17 Nisan 1940, Anadolu topraklarının aydınlanmasında tarihinin en parlak sayfalarına dişimizle, tırnağımızla kazınarak işlenmiştir. Bu tarih, Kemalist ve çağdaş öğretmenlerimizin gönüllerinde, ruhlarında, vücudunun tüm hücrelerinde yaşattığı ve yaşatmaya da devam edeceği bir bayramdır. Şaka değil, 76 yıldır yurdumuzda hertürlü engellemelere ve iftiralara karşın yılmadan, çekinmeden kutladığımız bir bayramdır bu. Evet, bu tarih KÖY ENSTİTÜLERİ BAYRAMI ‘dır. İkinci Dünya Savaşının tüm dünyayı cayır cayır yakıp yıktığı bir dönemde hiç bir ülkenin hayalini bile kuramadığı bir eğitim-öğretim sistemini ülkemize kazandıran başta İsmet İNÖNÜ olmak üzere yiğit eğitimcilerimiz Hasan Ali YÜCEL ile İsmail Hakkı TONGUÇ ‘un aziz ruhları önünde saygı ile eğilir Allah’tan rahmet dilerim. Ruhları şâd olsun.
İki yiğit eğitimcimiz, İsmet Paşa’ nın da olurları ile sadece köy okullarında okumuş çocukların beş yıl daha okuyarak, ülke kalkınmasının ve aydınlanmasının temellerini atmak üzere çıktıkları köylere bu kez bir öğretmen olarak dönmeleri amacı ile 21 adet Köy Enstitüsünü kurmuşlardır. Bu mücadelede köy halkının aklı erenlerinden de çok büyük katkılar da alınmıştır. Kız ve erkek öğrencilerin tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanarak parasız-yatılı sistemde yetiştirilmişlerdir. İşte bu öğrenciler, gittikleri köyleri adeta yeni baştan düzenleyerek uygarlığı Türk köylüsüne taşımışlardır. Bu sadece eğitim-öğretimle sınırlı olmamış, köylünün yaşantısındaki tüm eksiklikleri hep beraber gidermeye çalışmışlardır. Bu ise köylüye insanca yaşamın yollarını açmıştır. Ancak köylünün bu kadar aydınlanma çabaları, zenginlerin ve köy ağalarının işine gelmemiştir. Buna adeta isyan etmişlerdir. ”Ne yani, köylü okursa ve kafası bir şeylere ermeye başlarsa bu topraklarda kim maraba olacak, kim çoban olacak ” diye çırpınmaya ve aslı olmayan iftira ve suçlamalara başladılar. Ağaların şehirlerdeki uzantıları da bundan rahatsız olmaya başladılar. Dediler ki ”Hiç ağa ile maraba köylü eşit olabilirmi. Hem bu okullar bir zina yuvasıdır. Hiç kızlarla erkekler aynı yerde kalabilirmi. Kızların tek bir işi var, oda evlenip çocuk doğurmak, kocasına hizmet etmektir ” diyerek ortalığı velveleye verdiler. Dönemin iktidar milletvekillerine ve ileri gelenlerine çok büyük baskılar yaptılar. Çünkü seçimleri kazanabilmeleri için onların da köy ağalarına çok büyük ihtiyaçları vardı. Kendi çıkarları için köylünün geleceğini çöpe atmak, gencecik köylü çocuklarına hiç acımadan olmadık iftira ve hakareti atabildiler. Anadolunun bağrında yetişen genç filizleri hiç acımadan bir tutam ot gibi ezip geçmek istediler. Fevzi Çakmak, Celal Bayar, Emin Sazak, Ali Fuat Cebesoy, Tevfik İleri, Ali İhsan Sabis, Şevket Raşit Hatipoğlu, Şemsettin Günaltay, Fuat Köprülü ve Reşat Şemsettin Sirer ve diğerleri, milletin içinden çıkıp, milletin köylüsünün maddi-manevi geleceklerini engellemişlerdir. İşte bütün bu yıpratmalara rağmen yine de 1953 yılına kadar (Kapatıldığı tarih) 1.398 ‘ i bayan, 15.943 ‘ü de erkek olmak üzere toplam 17.341 öğretmen mezun olmuş ve bu ülkenin kalkınmasında fikren ve bedenen çok büyük emekler vermişlerdir. Ömrüm boyunca onlardan biri olmakla büyük onur duyduğum bu öğretmenler, köylüye ATATÜRK ‘ü ve düşüncesini yılmadan, yorulmadan anlattılar. O’nun izinden yürüdüler ve yürüttüler. Anadolu köylüsüne insan olmanın onurunu yaşattılar.
Anamur’umuzun NASRETTİN Köyünden SAİT BOZKURT, Adana- Düziçi Köy Enstitüsünden mezun olarak, kendi köyünde öğretmen olma şansına sahip oldu. Geçenlerde 90 yaşında kaybettiğimiz İBRAHİM DEMİR abimiz de Antalya-Aksu Köy Enstitüsünden mezun olarak KIZILCA köyünde eğitim-öğretim mücadelesi vermiştir. (Tanrı Rahmetini Bol Versin her ikisine de).
Ben HASAN ÇELİK, Aksu Köy Enstitüsünden 1952 yılında mezun olarak 20 yaşında Diyarbakır ili Lice ilçesi TİL köyüne atandım. Tüm öğretmen yaşamımın belkide en güzel ve en anlamlı üç yılını geçirdim orada. Unutulmaz anılarla ve gözlerim yaşlı olarak ayrıldım. Düşünebiliyormusunuz benden sadece beş yaş küçüklere eğitim-öğretim veriyorum. Hiç bir şey görmemiş köylülere de inşaat, tarım ve sağlık öğretiyorum. Bunun zevkini ve gururunu bu okulları kapatanlar asla yaşayamamışlardır. İnanın, ben onları gerçekten çok sevdim. Onlar da beni çok sevdi. Onlar benim öğrencilerim, ben de onların ilk öğretmeniydim. Til Köylüsüne Türkçe konuşturdum, Türk Bayrağını ve ATATÜRK ‘ü sevdirdim. Bundan daha büyük zenginlik ne olabilir ki ?
Bu yazımı yazarken emekli öğretmen arkadaşım REŞAT COŞKUN, vefat etmiştir. Tabiiki çok üzüldüm. Tanrımdan ona da rahmet diliyorum. ERDEMLİ ‘li olduğu için oraya defnediliyor. Bu da gösteriyor ki biz Köy Enstitütülüler iyice azalmaya başladık. 83 yaşına geldim. Şöyle bir gerilere dönüp baktım ve oralarda Lice’nin Til Köyünü, Mut’un Çortak Köyünü, Bozyazı’yı, Anamur’ un yetmişli yıllarını ve sayısını dahi bilemediğim öğrencilerimi gördüm. Ne Mutlu Bana.
Tüm Köy Enstitülü öğretmenlerimizin gözlerinden öper, ölenlerimize tekrar Tanrıdan Rahmet Dilerim.