Konu Arşivi | "Eğitim-Sen Anamur Temsilciliği"

Konular:

Eğitim Sen Köy Enstitülerinin kuruluş yıllını kutladı.

Tarih: 17 Nisan 2023 Yazan: editor

Eğitim Sen Anamur Temsilciliği Köy Enstitüleri’nin 83. Kuruluş Yıl Dönümünü kutladı.

Kutlamayla ilgili Eğitim Sen Anamur Temsilciliğinden yapılan yazılı açıklama;

“Köy Enstitüleri’nin 83. Kuruluş Yıl Dönümünü Kutluyoruz!

6 Şubatta Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerde, on binlerce insanımızın öldüğü, yüzbinlerce insanımızın yaralandığı, milyonlarcasının başka illere göç ettiği bir deprem yaşadık. Depremler doğal afettir. Ancak iktidar sözcülerinin “Yüzyılın Felaketi” dediği depremlerde yaşanılanı, Yüzyılın İhmali, Yüzyılın Organizasyonluğu olarak gördüğümüzü bir kez daha belirtmek istiyoruz. Böylesine zor bir dönemde, Köy Enstitüleri’nin 83. kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz.

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişiminde belirleyici roller oynayan ve 17 Nisan 1940 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde Köy Enstitüleri kurulur.

Türkiye nüfusunun yüzde 80’inden fazlasının köyde yaşadığı, ülke nüfusunun büyük bölümünün okuma yazma bilmediği bir dönemde, ‘Eğitim üretim içindedir’ şiarını ilke edinerek kurulan Köy Enstitüleri, üretime ve kalkınmaya yönelik öğrenimi temel alan önemli ve tarihsel bir deneyim olarak Türkiye’nin tarihinde önemli bir yer edinmiştir.

Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli insan gücünü yetiştirmek için kurulan temel eğitim kurumları olmuştur. Köy Enstitüleri deneyiminin ülkenin öğretmen yetiştirme sistemine yaptığı somut katkılar, aradan geçen zamana rağmen günümüzde de hatırlanmaktadır.

Bugünün siyasi iktidarı tarafından hedef haline getirilen ve eğitim biliminin temeli olan laik ve karma eğitim sistemine dayanan Köy Enstitüleri’nde okutulan derslerin yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i tarım ve yüzde 25’i de teknik derslerden oluşmuştur.

Toplumcu bir anlayışla kurulan Köy Enstitüleri aynı zamanda tarım işlikleri ve sağlık ocakları olarak toplumsal işlevler görmüş, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri bu okullarda yapılmıştır. Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal yapısının oluşumuna çok değerli katkıları olan Köy Enstitüleri pratiğinin eksikliği, eğitim sisteminin büyük bir çöküşün eşiğinde olduğu günümüzde çok daha yakından hissedilmektedir.

Köy Enstitüleri’nin zengin ders içeriği, benimsediği öğretmen yetiştirme ve eğitim modelinin ne kadar önemli ve değerli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Günümüzde ise laik ve bilimsel eğitime yönelik tehditler artarken, okullarımız dini vakıf ve derneklerin kuşatması altına alınmış, öğrencilerimiz bizzat Milli Eğitim Bakanlığı eliyle cemaat ve tarikatların kucağına itilmiştir. Eğitim emekçileri sağlıklı koşullarda çalışamamakta, esnek, güvencesiz ve angarya çalışma kıskacına alınmaktadır.

Köy Enstitüleri’nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye’sinin bir türlü kurtulamadığı eleştirmeyen, sorgulamayan, ezbere dayalı ve sınav merkezli eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmayı hedeflemiş olmasıdır. Eleştiren, sorgulayan bireyler yetiştirmeyi hedefleyen Köy Enstitüleri’nde ezberci değil, analitik düşünen, bilimsel, demokratik ve laik eğitim anlayışı benimsenmiştir. Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun üzerinden 83 yıl geçmiş olmasına rağmen, dönemin zor koşullarındaki eğitimin niteliği ile günümüz Türkiye’si arasında olumsuz anlamda çok büyük farklar olması düşündürücüdür.

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin etkisi sonucunda Köy Enstitüleri soğuk savaş politikalarına kurban edilip kısa süre içinde kapatılmıştır. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını takip eden süreçte, özellikle 1950’li yıllarda bu önemli eğitim deneyimi önce yatılı öğretmen okullarına, ardından yatılı okullara, sonra da normal lise eğitimine yayılarak zaman içinde işlevsiz hale getirilmiş ve hızla etkisizleştirilmiştir.

Köy Enstitüleri’nin kapatılması, Türkiye’nin çağdaş, laik ve bilimsel değerlerle buluşması ve aydınlanma sürecinin ciddi anlamda kesintiye uğramasına neden olmuştur. Geçmişte Köy Enstitüleri’ni kapatan ve yarattığı tüm olumlu izleri silmeye çalışanlar, bugün laik bilimsel eğitime savaş açarak, karma eğitim karşıtı uygulamalara göz yumarak eğitim sistemini iktidarın ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istemektedir.

Eğitim Sen olarak, 83. yılını kutladığımız Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı bir kez daha ifade ediyor, Köy Enstitüleri tarafından hayata geçirilmeye çalışılan toplumcu ve aydınlanmacı eğitim felsefesinin tüm eğitim kurumlarında uygulanması için mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz”.

Eğitim Sen Anamur Temsilciliği

haberanamur0017

Yorum (0)

Konular:

Anamur Eğitim Sen SES’den 8 Mart açıklaması.

Tarih: 07 Mart 2023 Yazan: editor

Anamur Eğitim Sen ve SES temsilciliğinden 8 Mart Dünya kadınlar günü basın açıklaması

Anamur Eğitim Sen ve SES temsilciliğinden yapılan ortak yazılı açıklama:

“Kadınlarının dayanışma ve mücadeleyi örgütledikleri renkleriyle, sözleriyle eylemleriyle bir araya geldiği isyanını eyleme dönüştürdüğü 8 Mart hazırlıklarımızın devam ettiği tarihlerde 6 Şubat günü 11 ili kapsayan, 20 Şubat günü Samandağ merkezli depremler yaşadık. Kapitalist ataerkinin rantı önceleyen insanı ve doğayı hiçe sayan politikaları on binlerce yaşamı sevdiklerinden bizlerden kopardı. Siyasi iktidarın doğal felaket diyerek kendi sorumluluğunu görmezden gelen tüm sorumluluğu doğaya atan, kader ile açıklayan tutumuna karşı bizler yaşanan kayıpların kapitalizmin doğa ve insan düşmanı politikalarının bir sonucu olduğunu bu haliyle sürdürülebilir olmadığını söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz.

Merkez üstü Pazarcık ve Elbistan olan ve tüm ülkeyi derinden etkileyen yıkıcı iki depremin ardından, öncelikli etkilenen illerde bulunanlar başta olmak üzere, zor günler yaşamaktayız. 11 ili kapsayan ve yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen depremlerin sonucunda, on binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan evsiz kaldı ve geriye kalan milyonlarca insanın ruhsal durumlarında ise ağır travmalar bıraktı.

Milyonlarca insanda derin acılar bırakan Maraş depreminin etkileri, savaşlarda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar üzerinde daha ağır yaşanıyor. Başta AKP iktidarının kapitalist politikaları olmak üzere, sermayenin, kentsel rantın, liyakatsizliğin, insan hayatını hiçe sayan imar uygulamalarının sebep olduğu bu büyük yıkımın sonuçları, zaten yoksulluk kıskacında, etnik ve dinsel olarak ayrımcılığa uğrayan, bölgesel eşitsizliğe, savaşa, emek sömürüsüne ve ataerkil şiddete en çok maruz kalan kadınları daha derinden etkiliyor. Enkaza dönen kentlerden sağ kurtulabilen, yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar bir taraftan da güvenlik endişesini yaşamakta, göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddet riskine karşı en savunmasız toplumsal kesimi oluşturmakta. Büyük bir felakete ve insanlık dramına sebep olan iktidar ve kurumları ise kadınlara ve çocuklara reva gördüğü gerici politikalarını hemen uygulamaya koymaktan geri durmuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı depremzede çocukların evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına dair istismarı meşrulaştıran fetvalar verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmıyor.

AKP-MHP iktidar bloğunun neoliberal politikalarının iş yerlerinde yarattığı güç eşitsizlikleri yaşanan depremle birlikte artarak devam edecek. Türkiye Dünya’da kadın işsizlik oranının en yüksek olduğu, kadın yoksulluğunun en fazla ve kadın istihdamının en düşük olduğu ülkelerden biriyken deprem ile birlikte bu daha da derinleşerek devam edecek. Yaşanan deprem ile birlikte derinleşen eşitsizliklere eşlik eden yoksulluk toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle de birleşince önümüzde ki sürecin kadınlar açısından yaşamın her alanında güvencesizliği, bakım yükünü, şiddeti arttıracağı aşikar. Bu süreç önümüze daha fazla örgütlenme, daha fazla mücadele etme ve daha fazla dayanışma sorumluluğunu bizlere yüklüyor.

Savaşın, yoksulluğun, cinsiyet eşitsizliğinin ve muhafazakar politikaların sonucu neredeyse her gün bir kadının katledildiği, her türlü şiddete maruz bırakıldığı, haklarını savunanların cezaevlerinde rehin tutulduğu, kadın emeğinin rekabetçi, güvencesiz, esnek ekonomi politikaları dayatılarak sömürüldüğü, kadınların hukuksal haklarının gasp edildiği, kadını sadece aile ile tanımlayan, onu toplumsal alandan dışlayan gerici- ataerkil politikaların dayatıldığı, kadını güçsüzleştiren ve erkek şiddetine karşı savunmasız bırakmayı amaçlayan bu baskıcı ve çürümüş AKP-MHP iktidar bloğuna karşı kadın mücadelemizi yükselteceğimizin sözünü veriyoruz.

Yaşasın Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü!

Yaşasın 8 Mart!

Yaşasın Kadın Mücadelesi!”

ANAMUR EĞİTİM SEN VE SES

TEMSİLCİLİKLERİ

haberanamur001

Yorum (0)

Konular:

Anamur Eğitim Sen ve Ses Temsilciliği’nden Duyuru

Tarih: 18 Şubat 2023 Yazan: editor

Anamur Eğitim Sen ve Ses Temsilciliği’nden Duyuru

Anamur Eğitim Sen ve Ses Temsilciliği yazılı basın açıklaması yaparak, öncelikle deprem felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar dileklerini iletti.

Yapılan açıklamada: “10 İli vuran deprem felaketinde yıkılan binlerce bina, on binlerce yurttaşımıza mezar olurken, yüz binlerce insanımızı ise evsiz bırakmıştır. Ancak, bir haftadan daha fazla süre geçmesine rağmen tek bir sorumlu bile istifa etmemiştir.
Biz biliyoruz ki zamanında etkili arama-kurtarma çalışmaları ve bu çalışmaları yürütecek ekipler sevk edilmiş olsaydı, çok daha fazla canımız bugün yaşıyor olacaktı.
İnsanlar enkazların altında, yakınları ise enkazların başında yalnız kaldı. Çok övünülen yollar kullanılmaz hale geldi. Ulaşım sekteye uğradı. Yardım için bölgeye giden ekipler vasıta bulamadı, hiç kimse kimseyle iletişim kuramadı. Her afetten sonra para isteyen ve adeta bir holding haline gelen Kızılay’ın adı sadece makbuzların üzerinde isim olarak kaldı. İçişleri bakanlığına bağlı AFAD hantal yapısı ile krizin ve yıkımın büyüklüğünü idrak edememiş ve gerekli koordinasyonu sağlayamamıştır.
Afet yönetimini koordine edemeyen, kurtarma ve yardım ekiplerini geç gönderen iktidar her zamanki gibi “kader”e sığınıp, “yüzyılın felaketi diyerek” sorumluluğu üstünden atmaya çalışmıştır. Felaket mi evet “felaket” ama asıl yüzyılın felaketi, bilim insanların uyarılarını dikkate almayan, deprem öncesi planlama ve hazırlık yapmayan, deprem sonrasında ise üstüne düşen sorumluluğu anında yerine getirmeyen tek adam rejimidir.
Deprem değil; gözünü kâr hırsı bürümüş müteahhit, ücretini müteahhiden alan ve müteahhit firma ile iç içe geçmiş yapı denetim firmaları, siyasi rant uğruna denetim görevini yerine getirmeyen yerel yöneticiler, oy için imar aflarını çıkaran, deprem öncesi bilim insanlarının uyarılarını dikkate almayan, yapı ve inşaat denetimini özelleştiren, gerekli planlamayı ve koordinasyonu sağlamayan, liyakat yerine sadakati esas alan, betonu ve müteahhidi kutsayan siyasi anlayışın öldürdüğünü hep birlikte yaşadık ve yaşıyoruz.
Depremin ardından hem hayatta kalan depremzedeler hem de ülkenin her yerinden gelen gönüllü kişi ve kurumlar depremin etkisini hafifletmek, depremzedelere destek olmak için canla başla çalıştı. Ülkenin her yerinden insanlar hızlıca koordine olarak afet bölgesine temel ihtiyaçları gönderdi ve göndermeye devam ediyor. Pek çok kişi afet bölgesinden gelen depremzedelere evlerini açıyor. Halklar başına gelen bu depremin sonuçlarını birlikte göğüslüyor ve dayanışmayı örüyor.
Bir taraftan deprem yaralarını sararken bir yandan da bu ülkenin depremler ülkesi olduğu bilinci ile yarın değil hemen şimdi geleceği yönelik tedbir alınmalı, planlamalar yapılmalı, meslek odaları ve bilim insanlarına kulak verilmeli ve kamunun her alanında liyakat esas alınmalıdır.
Bu ortamda acılı insanların duygularını istismar eden sığınmacılar üzerinden yürütülen ırkçı yaklaşımları reddediyor ve halkımızı sağduyuya davet ediyoruz.
Devleti de görevlerini en hızlı bir şekilde yerine getirmeye davet ediyoruz. Devlet bu dönemde vatandaşının yanında olmayacaksa ne zaman olacak. Deprem bölgesindeki vatandaşının, barınma, beslenme, ısınma, sağlık, güvenlik vb. ihtiyaçlarını en hızlı bir şekilde gidermeli ve sorunları yerinde çözmelidir. İnsan sağlığı ve çevre kirliliği konularında ilgili kuruluşların, meslek odalarının, sendikaların görüşleri doğrultusunda tedbir alınmalıdır. Vatandaşlarını ülkenin farklı yerlerine göç ettirip daha fazla mağdur etmemeli. Farklı illere göç eden vatandaşlarının da gittikleri yerdeki ihtiyaçları karşılamalı ve dönüş için gerekli şartlar yaratmalıdır.
Göç eden vatandaşların en büyük sorunu deprem bölgelerinde kalan vatandaşlardan farklı değil. Ancak, barınma ve beslenme en büyük sorun olarak karşımızda duruyor. Yurtlara depremzedeleri yerleştireceğiz diye eğitime ara verip, milyonlarca üniversiteli gencimiz de mağdur edilmemeli.
Siyasi iktidara bir kez daha sesleniyoruz, bilim insanlarına, meslek odalarına, sendikalara, sivil toplum örgütlerine kulak verilmeli, uyarıları dikkate alınmalıdır. OHAL’i işkence ve kötü muamele gibi suçların üstünü örtme, seçimlere giderken farklı kesim ve muhalifler üzerinde baskı aracı olarak kullanmamaya çağırıyoruz.
Depremin yarattığı her türlü tahribatın, ancak ve ancak insan hayatını önceleyen, ayırım yapmadan eşitliği gözeten politika ve uygulamalarla üstesinden gelebiliriz. Depremin yarattığı yıkımı ve bu zor günleri birlikte dayanışma ile aşacağımıza olan inancımızla halkımıza bir kez daha geçmiş olsun diliyoruz.” Bu ortamda acılı insanların duygularını istismar eden sığınmacılar üzerinden yürütülen ırkçı yaklaşımları reddediyor ve halkımızı sağduyuya davet ediyoruz.

Devleti de görevlerini en hızlı bir şekilde yerine getirmeye davet ediyoruz. Devlet bu dönemde vatandaşının yanında olmayacaksa ne zaman olacak. Deprem bölgesindeki vatandaşının, barınma, beslenme, ısınma, sağlık, güvenlik vb. ihtiyaçlarını en hızlı bir şekilde gidermeli ve sorunları yerinde çözmelidir. İnsan sağlığı ve çevre kirliliği konularında ilgili kuruluşların, meslek odalarının, sendikaların görüşleri doğrultusunda tedbir alınmalıdır. Vatandaşlarını ülkenin farklı yerlerine göç ettirip daha fazla mağdur etmemeli. Farklı illere göç eden vatandaşlarının da gittikleri yerdeki ihtiyaçları karşılamalı ve dönüş için gerekli şartlar yaratmalıdır.

Göç eden vatandaşların en büyük sorunu deprem bölgelerinde kalan vatandaşlardan farklı değil. Ancak, barınma ve beslenme en büyük sorun olarak karşımızda duruyor. Yurtlara depremzedeleri yerleştireceğiz diye eğitime ara verip, milyonlarca üniversiteli gencimiz de mağdur edilmemeli.

Siyasi iktidara bir kez daha sesleniyoruz, bilim insanlarına, meslek odalarına, sendikalara, sivil toplum örgütlerine kulak verilmeli, uyarıları dikkate alınmalıdır. OHAL’i işkence ve kötü muamele gibi suçların üstünü örtme, seçimlere giderken farklı kesim ve muhalifler üzerinde baskı aracı olarak kullanmamaya çağırıyoruz.

Depremin yarattığı her türlü tahribatın, ancak ve ancak insan hayatını önceleyen, ayırım yapmadan eşitliği gözeten politika ve uygulamalarla üstesinden gelebiliriz. Depremin yarattığı yıkımı ve bu zor günleri birlikte dayanışma ile aşacağımıza olan inancımızla halkımıza bir kez daha geçmiş olsun diliyoruz.

ANAMUR EĞİTİM SEN VE SES TEMSİLCİLİĞİ

haberanamur0025

Yorum (0)

Konular:

Anamur Eğitim Sen’de Edebiyat Gecesi

Tarih: 18 Ağustos 2022 Yazan: editor

Anamur Eğitim Sen’de 22 Ağustos Pazartesi günü saat 20.00′de moderatörlüğünü Şeref Koz’un yaptığı Edebiyat Söyleşisi gerçekleştiriliyor.

Müzikolog yazar Sabri Uysal, müzisyen yazar Erdal Güney ve şair yazar Veli Erdem’in katılacağı Edebiyat Gecesi’nde yazarların kitapları üzerinden öykü, şiir ve Anamur’da edebiyat, sanat üzerine bir etkinlik düzenleniyor.

Eğitim Sen Anamur Temsilcisi Murat Abay etkinliğin duyarlı tüm halkımıza açık olduğunu söyledi. “Sendikamızda edebiyat adına, sanat adına bir sohbet daha gerçekleştiriyoruz. Moderatörlüğünü Şeref Koz’un yaptığı, Sabri Uysal, Erdal Güney ve Veli Erdem’in kitaplarıyla katılacağı Edebiyat Gecesine ve Edebiyat Söyleşisine tüm dostlarımızı bekliyoruz.”

Etkinlik yazarların okuyuculara kitaplarını imzalaması ile son bulacaktır.

haberanamur0019

Yorum (0)

Konular:

Eğitim Sen’den basın açıklaması.

Tarih: 18 Ağustos 2022 Yazan: editor

Eğitim Sen Anamur temsilciliği, “Ekonomik ve Özlük Hak Kazanımları Ayrımsız Uygulanmalıdır!”

Eğitim Sen Anamur temsilciliğinin açıklaması;

“Öğretmenlik meslek kanununun iptali, banka promosyonlarının güncellenmesi ve eğitime hazırlık ödeneklerinin arttırılması konularında basın açıklamamız

Öğretmenlik Meslek Kanunu İptal Edilmeli, Öğretmenlere Angaryaya Dönüşen Seminer-Sınav Süreci Durdurulmalıdır! Ekonomik ve Özlük Hak Kazanımları Ayrımsız Uygulanmalıdır!

Siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimin asli bileşenlerinin görüşünü almadan, masa başında hazırlanmış meslek kanunu ile eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını tek taraflı olarak düzenlemiştir. Bu kanun, muhatabı olan öğretmenlerin iradesi dışında, onların hakları ve taleplerini dikkate almadan hazırlanmış, eğitim emekçilerinin bütün eleştirilerine rağmen, yandaş sendikanın desteği ile iktidar tarafından yasalaştırılmıştır. Anayasa Mahkemesi süreci devam ederken yönetmelik yayınlanmış ve öğretmenlik kariyer basamakları sürecinin uygulamasına başlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce bu haksız süreci durdurmaya yönelik olarak karar sürecini hızlandırmasını talep ediyoruz. Ayrıca sendikamız tarafından yönetmeliğin bütün maddelerine ilişkin Danıştay’a açılan iptal davası da kamu vicdanını yaralayacak eşitsizlikler ortaya çıkmadan bir an önce sonuçlanmalıdır.

Sendikamız bu kanuna dair sürecin en başından bugüne itirazlarını yükseltmiş, gerek eylem ve etkinliklerle, gerekse hukuksal mücadeleyle bu kanunu ve bağlı süreci durdurmaya çalışmıştır. Yandaş sendika gibi ne kanunu desteklemiş ne de iyileştirmeler ve kısmi düzenlemeler talep etmiştir. Kanuna muhalefet eder gibi gözüküp üyelerini sınava hazırlama tutumuna da girmemiştir. Eğitim emekçilerinin bu kanun ve yönetmelik kapsamında angaryaya dönüşen seminer kıskacına alınmasına da sınava da kariyer basamaklarına da karşı olan sendikamız, bu kanunun ve yönetmeliklerin bir an önce iptal edilmesini, öğretmenlere yaşatılan anlamsız, nitelik kazandırmayan ve tersine öğretmen emeğini değersizleştiren bu sürecin bir an önce durdurulmasını talep etmektedir.

Ekonomik krizin derinleştiği bu dönemde eğitim emekçilerinin ekonomik ve özlük hak kazanımlarının kariyer basamaklarına ve sınavlara endekslenmesi asla kabul edilemez. Tüm eğitim ve bilim emekçileri için, hiçbir ayrım yapılmadan yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanabilir bir ücret düzenlemesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi çalışması ivedi biçimde hayata geçirilmelidir.

Kapsamlı ve bütüncül bir Öğretmenlik Meslek Kanunu, tüm eğitim emekçilerinin ekonomik taleplerini ve başta iş güvencesi olmak üzere öğretmenlerin temel haklarını, sosyal, demokratik ve özlük haklarını güvenceye almak zorundadır. Mevcut meslek kanununun öğretmenlerin ihtiyaçlarını karşılamadığı açıkça ortadadır. Bundan dolayı yeni bir meslek kanunu düzenlenmek zorundadır. Öğretmenler lehine bir içerik taşıması gereken meslek kanunu, ILO ve UNESCO tarafından 5 Ekim 1966’da kabul edilen “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”na uygun şekilde düzenlenmelidir.

Eğitim Sen olarak, eleştiri ve önerilerimiz doğrultusunda hazırlanacak gerçek bir meslek kanununu talep etmeye devam edeceğiz.

Banka Promosyonları Güncellenmelidir!

Ülkemizde son aylarda enflasyon tamamen kontrolden çıkmış, işçi ve emekçiler başta olmak üzere geniş halk kitleleri zamlar altında ezilerek geçim derdine düşmüştür.

Yıl başından bu yana Türk lirasında yaşanan aşırı değer kaybı ve yüksek enflasyon nedeniyle, daha önce imzalanan ve halen yürürlükte olan banka promosyon sözleşmeleri nedeniyle, kamu emekçileri ciddi anlamda ekonomik zararla karşı karşıyadır. Enflasyonun yüzde 20’nin altında olduğu ve çalışanların bu enflasyona göre maaş ve ücret zammı aldığı dönemde imzalanan sözleşmeler, resmi enflasyonun yüzde 80’leri aştığı ve çalışanların maaşlarının enflasyon farkı nedeniyle arttığı dönemde bütün anlamını yitirmiştir. Kamu emekçilerinin bankaya yatan maaşlarında ‘enflasyon farkı’ nedeniyle artış olurken, eski enflasyon oranı ve maaş düzeyine göre saptanan promosyonlar komik düzeyde kalmıştır. Bu nedenle başta kamu bankaları olmak üzere tüm bankalar, maaş ödediği emekli ve çalışanlara verdiği promosyonları, geçmişe yönelik olanları da kapsayacak şekilde güncellemelidir.

Eğitim Öğretime Hazırlık Ödeneğinin, Ayrımsız Bütün Eğitim ve Bilim Emekçilerine Bir Maaş Tutarında ve Yılda İki Kez Ödenmesi Sağlanmalıdır

2021 Ağustos ayında yandaş sendika tarafından imzalanan toplu sözleşmenin “Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmet Koluna İlişkin Toplu Sözleşme” bölümünün “Öğretim Yılına Hazırlık Ödeneği” başlıklı 11. maddesinde, “657 sayılı Kanunun ek 32 nci maddesinde öngörülen öğretim yılına hazırlık ödeneği; 2022 yılında 1.325 TL, 2023 yılında 1.400 TL olarak ödenir” hükmü bulunmaktadır.

2020 yılında 1210 TL, 2021 yılında 1250 TL olarak verilen eğitim ödeneği, günümüz enflasyon oranları ve kırtasiye kalemlerindeki ciddi artışlara rağmen, yandaş sendika sayesinde 2022 yılında sadece 1325 TL olarak ödenecektir. Ekonomik krizin geldiği düzey ve enflasyon oranları dikkate alındığında bu rakamın çok yetersiz olduğu açıktır. Gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalı ve eğitim öğretime hazırlık ödeneğinin, ayrımsız bütün eğitim ve bilim emekçilerine bir maaş tutarında ve yılda iki kez ödenmesi sağlanmalıdır.

Eğitim Sen, tüm eğitim emekçilerinin sesi olmaya devam edecek ve ekonomik, özlük, mesleki, sosyal ve demokratik haklarımız için mücadelesini yükseltecektir.

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”

haberanamur00210

Yorum (0)

Konular:

Köy Enstitüleri anıldı.

Tarih: 16 Nisan 2022 Yazan: editor

Eğitim Sen Anamur temsilciliği Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıl dönümünde anma etkinlikleri düzenledi.

Anamur temsilciliğinde yapılan anma etkinliğinde, günün anlamına dair konuşmayı SES Anamur temsilcisi Hamit Durna yaptı. Daha sonra şiirler okundu emekli öğretmen Mehmet Uysal ve Mehmet Tahir Şeref anılarını anlattı. Köy enstitüsü mezunu emekli öğretmen Nihat Uğur enstitüye gidiş, enstitü günleri ve ilk tayin olduğu köyde köy muhtarı ve köylülerle nasıl okul inşa ettiklerini anlattı. Daha Emekli öğretmen Yazar İbrahim Nacar ve Mersin Eğitim Sen üyesi Yazar Mithat Delioğlu’nun konuşmacı, emekli öğretmen Şeref Koz’un yönetici olarak katıldığı “EĞİTİMİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE KÖY ENİSTİTÜLERİ” adlı panel başladı. Panelde Delioğlu, Köy enstitülerinin kuruluşundan kapanışına kadar geçen kısa süreyi özetle anlattı. Emekli öğretmen Nacar ise köy enstitülü bir öğretmen olarak yaşadığı sıkıntılı yılların hikayesini özetle anlattı. Program müzik dinletisiyle devam etti. Programa, Köy enstitüsü mezunu emekli öğretmen Nihat Uğur, Emekli öğretmen Mehmet Uysal ve emekli öğretmen Mehmet Tahir Şeref konuk olarak katıldı. Emekli Sen, Eğitim Sen, KESK, ADD, CHP ve SOL Partinin organize ettiği programa sendika üyeleri ve vatandaşlar katıldı.

haberanamur006haberanamur0071haberanamur008haberanamur011haberanamur0041haberanamur012haberanamur0101haberanamur009haberanamur0031haberanamur0021haberanamur0011haberanamur0051

Yorum (0)

Konular:

Eğitim Sen’den açıklama

Tarih: 03 Şubat 2021 Yazan: editor

Eğitim Sen Anamur Temsilciği Boğaziçi öğrencilerine destek açıklaması

Yapılan açıklama;

“Kumpasçıların, Haksızlıkların, Tehditlerin ve Nefret Söylemlerinin Karşısında Diz Çökmeyen Gençlerimizin Yanındayız!

Boğaziçi Üniversitesi, öğrencisiyle, akademisyeniyle, idari ve teknik personeliyle siyasal tarihimizin sayfalarından silinmeyecek bir duruş sergiliyor.

Rektörlerin atanarak değil seçimle gelmesini savunan; yöneticilerinde intihali, itaati ve yalanı değil liyakati görmek isteyen; tek tipçi, baskıcı ve kontrolcü bir öğrenme ortamı yerine eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir öğrenme iklimini talep eden üniversiteli gençler sabırla ve sebatla demokratik tepkilerini gösteriyor, taleplerini dile getiriyorlar.

Her rengi eşit gören, rengarenk enerjileri ile özgürlüklerini savunan gençler, korku dağının zirvesine taht kuranların karşısında diz çökmüyor! Yeni rejimin sahipleri ise YÖK, medya ve polis eliyle demokrasi isteyen gençlere kumpas kurmaya, onları gözaltına almaya ve tutuklamaya devam ediyor!

Belirtmek isteriz ki asıl sorun kamuoyuna sunulduğu gibi kutsala yapılan bir saygısızlık değildir. Asıl sorun, düşünce ve ifade özgürlüğünü sadece kendileri için bir özgürlük sanan siyasi iktidar temsilcilerinin, demokrasiden, demokratik tartışma kültüründen ve üniversite fikrinden bihaber olmalarıdır.

Ancak, ortada bir suç vardır! Bu suç, LGBTİ+ bireylerin temel hak ve özgürlüklerini yok sayan ve yaşam haklarını tehdit edenlerin; laikliği ortadan kaldırarak, İslam dininin değerlerini her türlü siyasal, ekonomik ve kültürel zulme ortak edenlerin; üniversiteli gençlerin demokratik taleplerini şiddetle bastıranların ve anayasal güvence altında olan üniversitelerin kurumsal özerkliğini ortadan kaldıranların suçudur!

Eğitim Sen olarak, demokratik tepkileri ve talepleri nedeniyle tutuklanan, gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden dayanışma mesajı vermek isterken gözaltına alınan tüm gençlerin hızla serbest bırakılmasını istiyoruz.

Emekten, demokrasiden ve barıştan yana herkesi gençlerimize, akademiye ve üniversitelere sahip çıkmaya davet ediyoruz. Rektörlerin üniversite bileşenlerinin iradesiyle seçilmesini engelleyen düzenlemenin değiştirilmesi için TBMM’de grubu bulunan siyasi partileri sorumluluğa davet ediyoruz!”

ANAMUR EĞİTİM SEN TEMSİLCİLİĞİ

pic0013

Yorum (0)

Konular:

Eğitim-Sen’den 1 Mayıs açıklaması.

Tarih: 01 Mayıs 2020 Yazan: editor

Anamur Eğitim-Sen “1 Mayıs emek ve dayanışma günü” nedeniyle basına yazılı bir açıklama yaptı.  Eğitim-Sen Anamur Temsilciliğinden yapılan yazılı açıklamada; “insanca yaşamak için üreteceğiz, yeni bir toplumsal düzeni emek ile bilim ile kuracağız”

Eğitim-Sen Anamur Temsilciliğinden yapılan açıklamanın tam metni şöyle:

Sendika yönetimi tarafından açıklamanın devamında; ”Bizler bu ülkenin işçileri, emekçileri, kamu emekçileri, mühendisleri, mimarları, hekimleri, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, gençleri, kadınları, emeklileri. Bizler bu dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini, alın terimizle, aklımızla, bilgimizle, kısacası emeğimizle üretenler.
2020 1 Mayısında her yıl olduğu gibi umutlarımızla, bilincimizle ve dayanışmamızla bir aradayız. On yıllardır dünya halklarına sınırsız bir emek ve doğa sömürüsü, savaşlar, ekonomik krizler, artan eşitsizlikler, yoksulluk, işsizlik dışında hiçbir şey sunamayan bu düzen küresel salgın ile beraber büyük bir uygarlık krizi yaşıyor.
Kapitalist sistem insanlığın, doğanın ve yaşamın üzerine çöküyor. Bu uygarlık krizi bir kez daha gösteriyor ki, bu düzenin çarkları bizleri, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üretenleri insanca yaşatmak için kurulmamış.
Salgın koşullarında bile zorunlu olmayan işlerde, fabrikalarda, atölyelerde, kamu kurum ve kuruluşlarında, şantiyelerde çalışmamızı dayatan; zorunlu işlerde gerekli önlemleri almadan bizleri çalıştıran bu düzen, bizi üretimdeki herhangi bir araç gereçten farksız basit bir meta olarak görüyor. Artık daha net görüyoruz ki, insani ihtiyaçlarımız için üretmiyoruz, insanca yaşamak için üretmiyoruz, toplumun geniş kesimlerine daha iyi bir yaşam kurmak için üretmiyoruz. Sadece ve sadece sermayenin bu akıldışı düzeninin çarkları dönsün diye üretiyoruz.
İşte 2020 1 Mayıs’ı bu gerçekliğin en çıplak haliyle görüldüğü ve bunun karşısında işçi sınıfının başka bir dünya, yeni bir toplumsal düzen iradesinin dünya çapında haykırıldığı bir kırılma anı olarak tarihe geçecek.
Biz yeni bir toplumsal düzen istiyoruz.
Eğer bugün biz emekçilerin  egemen olduğu bir düzen olsa idi salgına karşı toplumun sağlığını, işini ve geçimini koruyacak gerçek bir mücadele verirdik. Temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde salgın süresince çalışma acilen durdurulurdu. Çünkü yaşamaktan, insandan daha önemli hiçbir şey olmazdı. Salgın süresince herkesin işi ve geçimi devletin güvencesinde olurdu. İnsanlar yaşam savaşı verirken elektrik, su, doğalgaz faturalarından KDV, kredilerden faiz toplamak asla akla gelmeyeceği gibi, temel ihtiyaçlar salgın riski boyunca devlet tarafından karşılanırdı. Tümüyle kamu kontrolündeki sağlık kuruluşları, yurttaşların tamamına, istisnasız ve ön koşulsuz bütünüyle parasız sağlık hizmeti sunardı. Salgına karşı önlemler üç beş patron örgütü ile değil, işçilerle, kamu emekçileriyle, hekimlerle, mühendislerle, akademisyenlerle beraber belirlenirdi. Ölçü patronların karları değil aklın ve bilimin ışığında toplumun korunması olurdu. Başta hekimler, sağlık ve belediye çalışanları olmak üzere tüm zorunlu işlerde çalışanlar haftalarca koruyucu ekipman beklemez, insanlarımızın ölümü ve hastalanması engellenirdi. Tüm kadınlara iş ve gelir güvencesi sağlanır, evde kalınan dönemlerde ev içi şiddetin önlenmesi için devlet etkin önlemler alırdı. Tek kişinin dediği ferman olmaz, muhtarından belediyesine tüm kamu kurumları ile işbirliği içinde bir mücadele yürütülür, maskesinden ekmeğine tüm ihtiyaçlar beraber karşılanır, siyasi rekabet değil halkın sağlığı öncelikli olurdu. Bu anlatılan hayal değil. İnsanlık tarihi boyunca egemenler, toplumun çoğunluğunun çıkarına bir düzenin mümkün olmadığını anlattılar ve yalan söylediler.
Bugün görüyoruz ki, asıl mümkün olmayan, asıl akıldışı olan bu düzendir. Toplumları hastalığa, dünyayı ekolojik krizlere, üretenleri açlığa, işsizliğe, güvencesizliğe mahkum eden bu düzen Türkiye ve dünya halklarının sırtında bir yüktür.
Bu düzenin çarkları bizim emeğimizle, aklımızla, bilgimizle dönüyor, öyle ise biz bu düzeni emekten, demokrasiden, barıştan yana değiştirebiliriz.
Biz emekçiler sermaye değil halk egemenliğini esas alan, sömürüye karşı emeğin haklarını koruyan, toplumsal zenginliğe el koyan yüzde 1’in değil toplumun yararını esas alan yeni bir toplumsal düzeni kurmak için seferber olacağız. İnsan onuruna yaraşır bir iş ve ücret, kamusal sosyal güvenlik ve sendikal hakların eksiksiz güvence altına alındığı yeni bir toplumsal düzen kuracağız. Demokrasinin ve ifade özgürlüğünün tahrip edilmediği yeni bir toplumsal düzen kuracağız. Her türlü ayrımcılığa, cinsiyetçiliğe ve ötekileştirmeye karşı eşit yurttaşlığın, yurtta, bölgede ve dünyada barışın benimsendiği yeni bir toplumsal düzen kuracağız.
2020 1 Mayıs’ında tarihin bu kırılma anında ilan ediyoruz:
Birliğimizi, mücadelemizi ve dayanışmamızı böylesi bir toplumsal düzeni kurmak için güçlendireceğiz. Yeni bir toplumsal düzeni emek ile bilim ile kuracağız!” ifadelerine yer verildi.

pic001

Yorum (0)

Konular:

Köy Enstitüleri 80 yaşında

Tarih: 15 Nisan 2020 Yazan: editor

Eğitim-Sen Anamur şubesi Köy Enstitülerinin 80. Kuruluş yılını bir basın bildirisiyle kutladı.

Eğitim-Sen Anamur şubesinin kutlama metni şöyle:

Aydınlanma Devrimi: Köy Enstitüleri

17 Nisan 1940 yılında Hasan Ali Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulan ve eğitimde aydınlanmanın ateşini yakan, Atatürk Cumhuriyetinin hedefi olan çağdaş uygarlığa ulaşmayı sağlayacak öğretmenleri yetiştiren köy enstitülerinin kuruluşunun 80. Yılı kutlu olsun.

Köy Enstitüleri olgusu, dünyada eşi benzeri olmayan, Türkiye’nin dünya eğitim tarihine kazandırdığı en özgün eğitim projelerinden biri olarak döneme damgasını vurmuştur.

Köy Enstitüleri, kısa ömrü içinde çok sayıda öğretmen yetiştirmiş, Köy Enstitülerinden yetişen çok sayıda yazar, bilim insanı ve toplumsal hayatının güzelleşmesine ve ülke insanlarının özgür bireyler olarak yetişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Köy Enstitüleri, 1930’lu yıllarda Türkiye nüfusunun yüzde 80’inin köylü olduğu, nüfusun yüzde 85’inin okuma-yazma bilmediği bir ortamda, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak yapılandırılan ve bugün bile birçok ülkeye örnek olabilecek, üretime dönük öğrenimi esas alan eğitim kurumları olarak bilinmektedir.

Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştiren kuruluşlar olmayıp, bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da üstlenmiş kurumlar olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yerine getirdiği işlevin önemi tartışılmazdır. Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli elemanları yetiştirmek için kurulan eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında eğitmen ya da öğretmen olarak geri gönderilmişlerdir.

Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki Köy Enstitüleri’nin önemi aradan geçen bunca zamana rağmen yeterince anlaşılamamıştır.

Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitülerindeki anlayış o dönemde “Eğitim, üretim içindedir” sloganı olmuştur. Türkiye’de o dönemde yaşanan tüm imkânsızlıklara rağmen, Köy Enstitüleri deneyimi, hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmeyi ve hayata birlikte bakmayı hedeflemiştir.

Köy Enstitüleri’nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye’sinin bir türlü kurtulamadığı ezberci eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmış olması ve Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınmasıdır.

O dönemde ülkemizin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu Köy Enstitüleri soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır.

Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun kaynağında Köy Enstitüleri’nin kapatılması yatmaktadır. Köy Enstitüleri’nin kapatılması, ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu doğurmuştur.

Eğitim Sen Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine dün olduğu gibi bugün de sahip çıkmaktadır”.

pic0011

Yorum (0)

Konular:

Anamur’da 8 Mart

Tarih: 08 Mart 2020 Yazan: editor

8 Mart Kadınlar günü Eski Cumhuriyet meydanında bir basın açıklaması yaparak kutlandı.

Eğitim – Sen Anamur temsilciliği önünden yürüyen kadınlar, Tahsin Soylu Caddesini geçerek eski Cumhuriyet meydanındaki Atatürk büstü önüne geldiler. Kadınlar, meydanda toplanan kalabalıkla birlikte saygı duruşu ve istiklal marşını okudu. Daha sonra günün anlam ve önemini içeren bir basın açıklaması okuyup dağıldılar.

Basın açıklaması şöyle;

“8 Mart; dünya kadınlarının taleplerini birlikte daha gür haykırdığı, kendilerini yok sayan çağdışı zihniyetlere karşı çıktığı, kadının emeğini sömüren, bedenini ve kadınlık onurunu aşağılayan, kişiliğini yok eden sistem ve zihniyetlere karşı omuz omuza mücadele verdiği gündür.

Başta medeni haklarımızı sağlayan Mustafa K. Atatürk olmak üzere bu mücadele uğrunda canlarını veren tüm kadınları saygıyla anıyor, ulusal anlamda da başta kadın şehit ve gazilerimiz olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.

8 Mart 1857 yılında; ABD’nin New York kentinde 129 Kadın dokuma işçisinin insanlık dışı çalışma koşullarına karşı başlattıkları grev sırasında yanarak ölen kadın işçiler anısına ve o tarihten itibaren, kesintisiz olarak yürütülen kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesinin simgesel günü, aslında bir kutlama değil, bir mücadele günüdür. Her yıl dayanışma ve direnişin günü olan 8 Mart’ta kadınlar erkek egemen sisteme karşı adil, eşit ve özgür bir yaşamı kurmak için alanlardadır.

Kadına yönelik ayrımcılığı, dünyada sömürünün, şiddetin, eşitsizliğin, yoksulluğun artmasına neden olan sistemden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle temel olarak bu sistemin değişmesi sağlanmadan kadın sorunlarına çözüm bulmak mümkün olmayacaktır. Cinsiyet ayrımının ortadan kaldırılmasıyla özgür, eşit bir birey ve toplum oluşumu sağlanabilir.

Ülkemizde toplumsal cinsiyet ayrımcılığı; aile içinde başlayarak, toplumun her alanında var olmaya devam etmektedir. Tarihsel, kültürel ve dinsel birtakım gerekçeler üretilerek kadınlar eğitimden, iş hayatından ve toplum yaşantısından uzaklaştırılmaktadır.

Ülkemizde nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımız; yaşamın her alanında varken, karar alma organlarında, istihdamda, eğitimde, politikada aynı oranda temsil edilememektedir.

Kadına yönelik şiddet, utanç verici düzeye ulaşmıştır ve bunun önlenmesi için yapılacak girişimler, en temel insan hakkı olan “yaşam hakkı” başta olmak üzere kadının haklarını elde edebilmesi için; toplum için önem taşımaktadır.

Eğitim müfredatı ile toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlikler pekiştirilmekte, dini referanslar dikkate alınarak kanuni düzenlemeler yapılmakta, kesintisiz zorunlu eğitim süresi kısaltılmakta, kadına yönelik şiddet haberlerinde medyada erkek dili kullanılmakta, kadının asıl görevinin annelik ve esas yerinin ev olduğu algısı yaratılarak kadının sosyal yaşamda yer alması kısıtlanmaktadır.

Kamusal alanların kadınlar için güvenilir hale getirilmesi sağlanacağı yerde, kamu hizmetleri toplumsal cinsiyet ayırımına yol açacak şekilde verilmekte; failin fiili tartışılacağı yerde kadının şiddete uğramasına bulunduğu yer, zaman ve giyiniş biçimleri mazeret olarak kullanılmaktadır.

Ülkemizin ve dünyamızın daha eşitlikçi, daha yaşanabilir hale gelmesi için erkeklerle yan yana çalışmayı hedefleyen biz kadınlar; eşitliği, özgürlüğü, hakça bir yaşamı, onurlu çalışmayı, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hakkından eşit bir şekilde yararlanmayı savunmaya devam edeceğiz.

Çocuk istismarında rıza aranmasına, istismarın meşrulaştırılmasına, erken yaşta evliliklerin önünün açılmasına, çocuklarımızın geleceğinin ve hayatlarının çalınmasına asla izin vermeyeceğiz.

Uzun mücadeleler sonucunda edinilen kadın kazanımlarının ve kadın haklarının geriye götürülmeye çalışılması karşısında sessiz kalmamız mümkün değildir.

Zaman; Cumhuriyet devrimleri ve kadının insan hakları kazanımlarına sıkı sıkı sarılma zamanıdır.

Zaman birlik olma zamanıdır.

Birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 8 Mart’ ta; bu uğurda mücadele eden tüm kadınları selamlar, bütün dünya ve ülkemiz kadınları ile birlikte Dünya Emekçi Kadınlar Gününü anar; kadınların birey ve vatandaş olarak haklarının korunması yolunda yürüme kararlılığında olduğumuzu basına ve kamuoyuna duyuruyoruz.”

Yaşasın 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

Yaşasın Kadınların Özgürlük Eşitlik Mücadelesi!

pic0011pic0021pic003pic004pic005

Yorum (0)

Anket

Mersin - Antalya yolu tamamlandığında Anamur'a ne gibi faydaları olur?

  • Turizm yatırımları artar, turizm gelişir (45.0%, 513 Oy)
  • Göç alır, fayda değil zarar getirir (33.0%, 375 Oy)
  • Anamur'un il olmasına katkı sağlayabilir (12.0%, 134 Oy)
  • Tarım ürünleri kolay pazarlanır (10.0%, 116 Oy)

Toplam Oy: 1,139

Loading ... Loading ...

HAVA DURUMU

ANAMUR

İLETİŞİM SAYFALARI

Son Yorumlar

  • Şeref Koz: Genç meslektaşımız Sevgi Kilunç’ı ve onun yetişmesine katkı...
  • Mahmut Gazi ÖZSOY: Haziran emekçiler için ne kadar hüzün dolu olsada yine...
  • Mahmut Gazi ÖZSOY:
  • Mahmut Gazi ÖZSOY: Emeği geçen tüm usta öğretici, kursiyer, idareci ve...
  • Vatandaş: Sayın Müdür Bey, Anamur Devlet hastahanesi yeni binasına...
  • Şeref Koz: Kim ne derse desin Anamur’da en çok çalışan CHP’liler...
  • Şeref Koz: Ruhu şad olsun. Sayın Fikri Sağlar’a ve ailesine başsağlığı...
  • Vatandaş: Biz toplum olarak şak-şak yalaka ve taklacılığını ekonomik,...
  • Abdullah Aydın: Emek en yüce değerdir.
  • Şeref Koz: Başarılar diliyorum. Kolay gelsin. Türkiye’nin CHP’ye,...